Öfke Denizinde Savrulan Bir Gemi: Ergen Bir Bireyin Öfkesine Nasıl Tepki Verilmeli?

Hemen hemen her çareyi denedi, bunun onu mutlu etmenin yolu olup olmadığını sormanın dışında.* Gabriel Garcia Marquez, Aşk ve Öbür Cinler Ergenlik dönemi biyolojik, bilişsel, sosyal ve duygusal açıdan birçok değişimi beraberinde getiren çocukluk ile yetişkinlik arasındaki bir geçiş dönemidir. Ergen, bu değişimlere ek olarak; çevrenin beklentileri, istekleri ve yüklediği sorumluluklarla da yüzleşmektedir. Yaşam alanında...

Hemen hemen her çareyi denedi, bunun onu mutlu etmenin yolu olup olmadığını sormanın dışında.*
Gabriel Garcia Marquez, Aşk ve Öbür Cinler


Ergenlik dönemi biyolojik, bilişsel, sosyal ve duygusal açıdan birçok değişimi beraberinde getiren çocukluk ile yetişkinlik arasındaki bir geçiş dönemidir. Ergen, bu değişimlere ek olarak; çevrenin beklentileri, istekleri ve yüklediği sorumluluklarla da yüzleşmektedir. Yaşam alanında meydana gelen bu yeni düzenlemeler ergende çelişki, stres ve öfke oluşturmaktadır. Ancak bu durum ergenliğin fırtınalı ve stresli bir dönem olduğu yanılgısını oluşturmamalıdır. Öyle ki ergenin kim olduğunu, ne yapmak istediğini, tüm bunlarla nasıl başa çıkması gerektiğini öğrenmesi için bir miktar stresin olması olağandır ve üstelik işlevsel de olmaktadır. Ebeveynlerin bu döneme ilişkin ön yargıları ve basmakalıp yargıları (stereotipi) ergenlere yaklaşımlarını etkilemekte ve onların yaklaşımları ergenin davranışlarını belirlemektedir. Bu durum bir kısır döngüye girdiğinde süreç her iki taraf için de yıpratıcı olmaktadır.

Ergenlik döneminde ergenin kendisinde meydana gelen değişimlerle baş etme çabası, uyum sağlama ve aidiyet hissi oluşturma süreci, yoğun ve sık öfke yaşamasına sebep olabilir (Serin ve Genç, 2011). Öfke iyi yönetildiğinde psikososyal gelişimi, kişiler arası ilişkileri ve öznel iyi oluşu destekler. Öfke yönetimi iyi yapılmadığında ise bireyin hem kendisi hem çevresi, daha da genelde ise toplum için yıkıcı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir (Özmen, Özmen, Çetinkaya ve Akil, 2016). Özellikle erken ergenlikle birlikte ani ve kısa süreli duygu patlamaları, daha yoğun duygular yaşama ve duygulanımdaki dalgalanmalar belirginleşmeye başlamaktadır.

Ergenlik

Beyinde ön lobun daha geç olgunlaşması, amigdala ve limbik sistem elemanlarının henüz gelişimini tamamlamamış olması, dürtü ve duygu kontrolünün zayıf olmasına neden olmaktadır. Ön lop, oldukça geç olgunlaşmasını tamamlamakla birlikte akıl yürütme, karar verme, kendine dair farkındalık gibi süreçlerden sorumludur. Amigdala gibi limbik sistem üyeleri ise duygu ve dürtü kontrolünden sorumludur. Bu açıdan bakıldığında ergenlik dönemindeki bir bireyin öfkesinin biyolojik temelleri de olabileceğini kabul etmek gerekmektedir.

Ailelerin yaşanan bu biyolojik değişimlerin duygusal süreçler üzerindeki etkisi hakkında bilgilendirilmeleri, yaşanan ani duygu patlamalarının çocukların henüz kontrol mekanizmalarının gelişmemesinden kaynaklandığını bilmeleri, çocuğun öfkesine yaklaşımlarında önemli bir rol oynayacaktır. O halde ilk olarak aileyi bilgilendirmek, ergenin öfkesine verilecek tepkinin zeminini oluşturacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi ailelerin ergenlik dönemi hakkındaki genel yargıları çocuklarına umutsuz ve çözümsüz yaklaşmalarına sebep olabilmektedir. Bu nedenle ebeveynlere, ergenlik boyunca ergenin duygularına yönelik farkındalığının artacağını, duygularını nerede ne şekilde ifade etmesi gerektiği konusunda uzmanlaşacağını, olumsuz duygularını kontrol ve diğerlerinin duygularını ayırt etmede daha başarılı olacağını açıklamakla beraber umut aşılamak da bir başka önemli husus olarak değerlendirilebilir. Çevresindeki kişilerin kendisini anlamadığını düşünen ergenin yaşadığı öfke, dönemin diğer olumsuz duyguları ve etkisiz başa çıkma yöntemleriyle bir araya gelerek zamanla uyumsuzluğa, saldırganlığa ve intihar eğilimine dönüşebilmektedir (Serin ve Genç, 2011). Bu nedenle anne babanın aktif olarak çocuğu anlama çabası içinde olmaları büyük önem taşımaktadır.

Ergen benmerkezciliğinin bir biçimi olan kişisel efsane, ergenin “kimse beni anlamaz” yanılgısına düşmesine neden olmaktadır. Bu noktada ikinci aşama olarak ebeveynler çocuğun gösterdiği olumsuz duygunun ne olduğunun ve neden kaynaklandığının farkında olmalıdırlar. “Çok öfkelisin, ne oldu da bu kadar öfke yaşıyorsun?” şeklinde bir yaklaşımla ergenin, belki de farkında olmadığı ve tanımlayamadığı duygusunu ona yansıtma yöntemiyle tanımlayabilirler. Duygunun doğru bir şekilde algılanıp karşı tarafa aktarılması, aynı zamanda empatik bir dil kullanılması ergenle iletişimin başlangıç noktasını oluşturacaktır (Serin, ve Genç, 2011). Bu durum aynı zamanda ergenin anlaşılamayacağı ön yargısını da yıkacaktır. Kaygı arttıkça öfkenin kontrolü azalmaktadır (Özmen ve ark., 2016). Bu nedenle ergenin kaygı belirtileri gösterdiğini fark eden ebeveyn öncelikli olarak onun kaygısını azaltma yönünde girişimde bulunmalıdır. “Öncelikle gel bir otur, derin derin nefes alıp ver” şeklinde sakinleşmesi için yardımcı olmak, yanında beklemek, ardından duygularını ifade etmesi yönünde teşvik etmek öfkesini kontrol etmesi konusunda etkili olabilir.

Ebeveynler, duyguyu tanımladıktan sonraki aşamada ergenin kendini açmasına ve rahat ifade etmesine izin vermeli, ergenin verdiği mesajı tarafsız ve doğru bir şekilde değerlendirmelidir. Ergen, duygularını kendi cümleleri ve kendi ifade tarzıyla açıkladığında, hissettiği karmaşanın içinden çıkılamaz bir durum olmadığını görecektir. Aile içinde açık iletişim imkanı sağlandığında duygusal yakınlık artmakta, ergen kendinin önemli olduğunu hissetmektedir (Eryılmaz, 2010). Ebeveynler çocuğun tepkilerine karşı duyarlı olmalı, her an ulaşılabilir ve olumsuz tepkileri azaltmada işlevsel tepkiler verebilir durumda olmalıdırlar. Destekleyici ve duyarlı anne babalık, ergenin zor durumların üstesinden gelebileceğine dair umut geliştirmesine, olumlu deneyimler kazanmasına ve ebeveynleriyle kurduğu ilişkiden doyum sağlamasına neden olacaktır (Eryılmaz, 2010). Anne babanın soruna yönelik çözümleyici yaklaşımı Bandura’nın Sosyal Bilişsel Kuramı’na göre ergen için problem çözme konusunda etkili bir rol model olacaktır. Ebeveynlerin kendi hayatlarında da sorunlarla karşılaştıklarını, onların da bu yüzden canlarının sıkıldığını söylemeleri, kendi hayatlarından örnekler vermeleri bu tür olumsuz duyguları deneyimlemede ergenin kendini yalnız hissetmesine engel olabilir.

Ergenlik

Her zaman her şeyin beklenildiği yönde gitmeyebileceğini, bazen kafası karışık hissetmenin olağan olduğunu, öfkenin başkalarına zarar verebileceği gibi en çok zararı kişinin kendisine verdiğini belirtmek önemlidir (Serin ve Genç, 2011). Öfkenin sağlıklı bir şekilde dışarı atılmasında rehberlik yapmak, bazı durumlarda enerjisini atabileceği fiziksel etkinlikler planlamak etkili başa çıkmada rol oynamaktadır. Öfkenin sürekli içe atılması sonraki aşamalarda psikopatoloji geliştirmeyle sonuçlanabilir.

Yapılan bir çalışma annenin eğitimi yükseldikçe çocuğun öfke kontrolünün arttığını göstermektedir (Özmen ve ark., 2016). Bir süredir çalışılmakta olan “baba katılımı” kavramı ile ergenlerin babalarıyla etkileşim içinde oldukça psikolojik uyum ve sağlıklı gelişimlerinin arttığı, babaların güçlü rol model oldukları gösterilmektedir (Kocayörük, 2010). Buradan hareketle anne babanın ortak bir tutum benimsemesi ve tutarlı hareket etmelerinin, aynı zamanda olumsuz duygularla baş etmede psiko-eğitim veya danışma hizmeti almalarının bu tür durumların üstesinden gelmede etkili olacağı söylenebilir.

Ergenin yaşadığı öfke, okuldaki bir problemden, akran gruplarındaki bir çatışmadan ya da günlük hayatta karşılaştığı olan bir stres faktöründen kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda anne ve baba öfkenin kaynağını belirlemeli, ergen mevcut durumla başa çıkabilecekse ona destek verme, yardıma ihtiyaç duyuyorsa ona çözüm yolu bulmasında rehberlik etme stratejisine başvurmalıdır. Bunun yanında ergenin öfkesi her zaman belirli bir unsurla ilişkili olmayabilir. Bu noktada ergenin duygu kontrolünde henüz yeterince uzmanlaşmadığını hatırlamaları ve anlayış göstermeleri sağlıklı olacaktır.

Görüldüğü üzere ergenlik dönemi sadece ergenin değişimini değil ebeveynlerinin de değişimini beraberinde getirmektedir. Yazının başındaki alıntıya bir daha dönecek olursak, öncelikle ergenin ne hissettiğini, ne beklediğini, ihtiyacının ne olduğunu belirlemek gerekmektedir. Öfkenin kaynağı durumdan duruma değişiklik gösterebileceği için kaynağını belirleyip ona göre davranış ve tepkilerin belirlenmesi gerekmektedir. Öfke öfkeyi doğurur. Dolayısıyla öfkeli birine öfkeyle cevap vermek çok maharetli bir iş değildir. Dinlemek ve anlamaya çalışmak, tahammül edebilmek önemlidir. Ergen, sığınacak bir liman arayışındadır. Asıl mesele o limanın doğru yerde doğru zamanda ona kucak açmasından ibarettir.

Not: Diğer yazılarıma blog sayfamdan ulaşabilirsiniz.


Kaynakça

Eryılmaz, E. (2010). Aile yapısı ergeni mutlu eder mi? Aile ve Toplum Dergisi, 6(22), 21-30.

Kocayörük, E. (2010). Ergen gelişiminde aile işlevleri ve baba katılımı. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4(33), 37-45.

Serin, N. B. ve Genç, H. (2011). Öfke yönetimi eğitimi programının ergenlerin öfke denetimi becerilerine etkisi. Eğitim ve Bilim, 36(159), 236-254.

Özmen, D., Özmen, E., Çetinkaya, A. ve Akil, İ.Ö. (2016). Ergenlerde sürekli öfke ve öfke ifade tarzları. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 17(1), 65-73.

*Bu yazı Psikoloji Ağı editörleri tarafından Psikoloji Ağı Yayın İlkelerine göre düzenlemiştir.


1994 yılında Ankara'da doğdum, burada büyüdüm, hala buradayım. 2018 yılı Haziran ayında Hacettepe Üniversitesi psikoloji bölümünü birincilikle tamamladım. Edebiyat tutkunuyum. Okumak ve yazmak kendimi bulma yolunda bana yeni kapılar açtı. Psikoloji sınırsız bir evren. Daima okuma ve daima yeninin peşinde olma sorumluluğunu taşıdığımın bilincinde olarak öğrenmeye devam ediyorum.

Bir yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir